İstanbul bu hafta sonu, yazdan kalma günlerin keyfini çıkardı. Bizde güneşi görünce, kendimizi dışarıya attık.. Günler kısalıp, saatler geri alınınca hava hemen kararıveriyor, ondan güne erken başlamak lazım. İstanbul'da Karaköy tarafını çok sever olduk. Kafeleriyle, atmosferi ve sokakları ile çok keyifli bir yer. Karaköy Güllüoğlu, Namlı ve balıkçıları ile de lezzet duraklarını da gözardı etmemek lazım. Ara sokaklardaki küçük dükkanları, herzaman alış-veriş yapacağınız seyyar satıcılar.. Birde sahil var tabi. Oturup, tarihi yarım adayı karşıdan izlemek, balık tutanları izlemek var. Hele birde Cihangir'den Karaköy'e inmek, hem ulaşım açısından rahat hemde doya doya İstanbul'u yaşamış oluyorsunuz. Tepeden başlayıp, ara sokaklarına dalıp, arada görünüp kaybolan boğaz manzarası, tarihi evleri ile yol hiç bitmesin istiyorsunuz. Sıra selviler den dümdüz indiğiniz zaman, hem yokuş aşağı hem de tam Tophaneye iniyor. Bana biraz kestirme gibi geldi;)
Karaköy'e inince birbirinden farklı tasarımlara sahip, çok güzel kafelerle karşılaşacaksınız. Kafeler genelde sokak aralarına serpiştirilmiş. Karaköy hala o tarihi yapıyor koruyor. Biraz ilerleyin "Fransız Geçidi" ile karşılaşacaksınız. Bir iş hanı, alt katta kafeler ve dekorasyon, takı dükkanları var. Biraz ilerleyince sahilde bir kahve içip, denizi seyredebilirsiniz, eve dönüşte taze balık almayı unutmayın! Ordan tünelle nostaljik tura devam edip, Taksime çıkabilirsiniz.
Karaköy, sanatseverlerin de uğrak yeri. Sanat galerileri ve İstanbul Modern ile her zaman güncel bir sergi gezmek mümkün. Geçen ay İstanbul Bienali vardı. Bauart da Bahçeşehir Üniversitesinin kurduğu yeni bir sergi mekanı. Amerikalı sanatçı, Julie Upmeyer'in sergisi (üstteki fotoğraflar) vardı. Karaköy sokaklarını bize farklı bir sunum ile göstermişti. Fotoğraf sergisi fakat fotoğraflar öyle bir tasarlanmış ki, üç boyutlu görüntüleri ile sizi cezbediyor. Bakarken açıyla oynayıp, farklı bakış açıları yakalamak mümkün.
Bugün ki, durağımızı karşıya çevirdik. Küçüksu Kasrı, Osmanlı döneminde yapılmuış ve padişah ların sadece av dönüşü uğrayıp, dinlendikleri bir konak. Bahçesi, mimarisi ve eşyaları ile harika bir yer. Hayran kalıyor insan. Burada dinlenip, kayıkla karşıya geçiyorlarmış. Cumhuriyet'in ilanıyla da çalışma amaçlı kullanılmış ve müzeye çevrilmiş. Biz evi ve bahçesini gezerken büyük hayranlık duyduk. Buradan Mihrabat Korusuna çıkıp, doğayla iç içe Boğazı seyrederek bir yürüyüş yapabilir, Kanlıca sahilinde dolaşıp, yoğurt yiyebilirsiniz. Her şeyden önemlisi huzurlu bir gün geçirebilirsiniz. Bu da günün sonunda oluşturduğumuz sonbahar tabağı..