Siz bu şehirde hiç yeşil görebilyor musunuz? Burası tahmin etmek zor olmadığı gibi İstanbul.. Yeşil görebilmek için, camdaki saksılara bakmak gerekiyor. Evden çıkıp biraz yürüyeyim derseniz, insan kalabalığından ve araba trafiğinden kurtulamazsınız. Evinize yakın parkta, sadece çocuklar için ufak birkaç salıncak..ağaç mı.. bu şehirde gözünüze çarpacak en son şey.. Bu şehir betonlaşıyor.. AVM lerde sıkışıp kalıcaz..
"Birden arkalarındaki fren gıcırtısıyla ürperdiler. Deminki çocuk tekerleklerin yanına eğilmiş topunu alıyordu. Arabanın ön penceresinden uzanmış bağırıyordu:
"-katil olacağız be. Yok mu bu piçin anası?" Bıyıklıydı.
Birkaç kişi koşuştular. Bir kadın çocuğu dövdü. Dayak yiye yiye bu şehirde yaşamayı öğrenecekti. Hep tetikte olacaktı. Yasaktı dalgınlık. Daldı mı,büyük şehir insanı kornalar, çanlar, küfürler, gıcırtılar, çarpmalarla kendine geliyordu."
Yusuf ATILGAN – Aylak Adam
Sabah otobüste bu satırları okurken gözüm otobüsün camından şehre kaydı. Hepimiz telaş içinde koşturuyoruz.Yine de yetişemiyoruz, bu şehirde çok yoruluyorum, akşam hemen oluyor, gün doğarken kalkma gereği hissediyorum. Tembellik yapmama izin yok gibi.. Hepimiz bu şehirde birilerine çarpmadan yürümeyi, sana çarpanlara karşı sert bir şekilde ayakta durabilmeyi, güçlü olmayı, ezilmeye saniyeler kala yaşadığımız anlarda öğrendik. Kazık yedik, pazarlık yapmayı öğrendik. Düştük, acımadı ki demeden kalkmayı, gülüp, yola devam etmeyi öğrendik. Otobüs kapılarında sıkışa sıkışa, birbirimizi itip, otobüste oturabilmeye kadar ilerledik.. Trafikta kaldık, alternatif yollar geliştirdik. Ordan kaçtık burdan kaçtık.. Bu şehirde yaşamayı öğrendik..