Güney Fransa'ya gitme fikri, bir turda karşılaştığım Lavanta bağları ve şarap tadım turu ile aklıma düşmüştü. Turda bayram tatili için yer kalmamıştı. Daha 3 ay vardı ve biz oraya mutalaka gitmeliydik. 26 Temmuz 2014 yılında İstanbul-Marsilya uçağı ile kendimizi bu sıcak ve samimi bölgeye atmıştık. Hava sıcak ve güneşliydi. Geziye Aix en Provence ten başlayarak, Nice ve 3 gece Saint Remy Provence te kalıp, köyleri gezerek tamamladık. Avrupa'da ilk defa araç kiralayıp, küçük kasabaları gezicektik, biraz kaybolma korkusu ve yerlere bulamama telaşımız vardı. Gezeceğimiz köyleri belirleyerek, kendimizi maceraya attık. Yollar ve manzara büyüleyi, arabayla köylere ulaşım kolaylaşıyor, aksini zaten düşünemiyorum. Köyler birbirine oldukça uzak. Sakin ve rahat bir yaşam var. Köy, kasaba merkezleri etrafında dönen yollar, merkezi bir halka oluşturarak farklı çıkışlardan yön değiştirmenizi sağlıyor. Navigasyon bu noktada şart. Yazın sıcağında bile bazı köyler çok esiyordu, yanınıza mutlaka kalın birşeyler alın. Göz alabildiğine üzüm bağları, meyve bahçeleri görüyorsunuz. Tarım öyle gelişmiş ki, doğa burada harika. Herşey bizim için bir film karesi gibiydi. Gezi, anılarımızı baştan sona unutulmaz fotografik kareler oluşturuyor. Büyüleniyorsunuz.
Lavanta Üretimi
Bu ufak kasabalarda yıllardır lavanata üretimi yapılıyor ve lavantalar kontrollü üretim sertifikaları ile satılmaktadır. Alıcılar, bu sertifikaya büyük önem veriyor ve herkes bu kapsamda uzun yıllardır üretim yapıyormuş.
Roussilion-Gordes hattı arasında Musee de la Lavande lavanta müzesini mutlaka gezin. Bahçesinde lavantalar var ve burada ilk damıtma yöntemini gösteriyorlar. Bahçede bir damıtma makinesi var. Size bütün detayları anlatıyorlar. Lavanta oldukça şifalı bir bitki, müzedeki ürünler ve lavantanın şifalarını öğrenince şaşırdımç Lavanta ve lavandin arasındaki farkı anlıyorsuuz. Her gördüğünüz mor çiçekler lavanta değil:) Gerçek lavantadan asıl değerli yağı üretiyorlar. Lavandin den yağ elde edilme oranı daha yüksek. Lavantalar genelde 800 m nin üzerinde yetişirken, lavandin daha alçaklarda yetişmektedir. Lavandin, insanların ekmesi ile oluşurken, lavanta aslında yabani bir bitkidir ve kendiliğinden çıkmaktadır. Lavantanın tek bir sapında bir çiçek yetişirken, lavandinde birden fazla çiçek oluşumu görülmekte ve daha keskin bir koku yaymaktadır. İki bitkiden oluşan balın özellikleri de farklılık gösteriyormuş. Lavantadan elde edilen bal şekersiz ve verimi yüksek iken, lavandinden düşük verim ile bal elde edilmektedir. Bal daha kristalize bir yapıda, şekerlidir. Fransa'da bal üretimi de kontrol altında ve aldığınız ballardaki etiketleri (kırmızı etiket) kontrol ederek, kalitesininden emin olabilirsiniz. Balın içerisinde arılara antibiyotik verilip-verilmediği bile kontrol ediliyormuş. Bu bölgede Koz helvası oldukça ünlü, siyah beyaz olarak 2 çeşit üretiliyor. Dönüşte sevdiklerinize lavantalı sabun, lavanta keseleri, lavanta yağları, krem, bal vs. hediye alabilirsiniz. Ayrıca bölgede hasır çantalarda çok moda, bende gezi boyunca kullanmak için kendime bir adet aldım. Çok güzel kurutulmuş lavanta demetleri de ayrıca satılmaktadır. Tarlalardan koparmak yok:)
NOT-1: Biz bölgeyi ziyaret ettikten sonra, instagramda gördüğüm bir hesapta lavanta tarlalarını gördüm. 'Valensole' diye aratırsanız, bölgeyi inceleyip gezme şansınız olur.
NOT-2: 'Coşkun Aral'la Avrupa Notları' programının 'Tarımda Markalaşma' bölümünde Sault ve çevresindeki lavata ve peynir üretimi hakkında detaylı bilgi veriyor. Gitmeden izlemenizi tavsiye ederim. (İz Tv de izledik) 'A Good Year' filmini izlemenizi ve 'Cezanne üzerine anılar' gitmeden okumanızı tavsiye ederim.
Aix en Provence
Adeta Güney Fransa'nın merkezi. Cours Mirabeau Caddesi, iki yanında sıralanan kocaman çınar ağaçları. Şehir merkezi, mimarisi, cafeleri, retoranları ve kalabalığı ile hareketli bir yer. Cadde üzerinde kurulan ufak tezgahlarda yiyecek, ev yapımı sabun ve el işleri bulabilirsiniz. Caddenin arka taraflarına yürüyünce sokakların arasında kaybolduğunuzda, şehir kalabalığından sonra gözlerinize inanamıyorsunuz. Dar sokaklar, eski taşlarla örülü yıllara meydan okuyan binalar, çeşmeler, meydanları ile bambaşka bir dünyadasınız. 17. ve 18. yüzyıldan kalma binalar arasında tarihe yolculuk yapıyorsunuz. Güneşin bu hatıralar ile dolu duvalarda gezişini izlerken büyük keyif alıyorsunuz. Caddenin arka tarafında kilisenin arkasında meydanda pazar kuruluyor. Pazar günü kurulan bu pazarda peynir, ekmek, meyve her türlü yiyeceği bulmanız mümkün. Keçi peyniri ve renk renk peynirlerinden gözünüzü alamayacaksınız. Paul'ın fırını ile ilk bu gezimizde tanıştık. Sıcacık bagetlerinden alıp, peynir ile bir banka oturup hemen tadına baktık. Tabi, fransız kahvaltılarının vazgeçilmezi espresso ve kruvasan! Taze, bol tereyağlı kuruvasanlar. Cours Mirabeau Caddesinin girişinde La rotende çeşmesi bulunuyor. Büyüleyici bir fiskıye.
Aix en Provence Cezanne'ın şehri. Provence (okunuşu:provans) bölgesinde birçok sanatçı yaşamış. Bu bölge eşsiz doğası ile sanatçılara ilham vermiş. Cezanne dan izler taşıyan bu şehirde, Cezanne 'ın izlediği yollar işaretlenmiş. Her gün atölyesinden şehir merkezine izlediği yollar C harfi metaller döşenmiş. Sizde Cezanne'ın izinden giderek, şehri dolaşabilir ve Atelier Cezanne'ı gezebilirsiniz. Yemyeşil bir bahçe içerisinde yer alan bu evde, Cezanne ın eşyaları aynen korunuyor. Bazı resimlerde yer alan objeleri görebiliyorsunuz ve çok etkileyici. Atölyesinde, ışığın tamamını içeriye alan kocaman bir cam var. Camın yan tarafında ise, tuvaldeki tonların doğa ile uyumuna bakmak için kullandığı bir boşluk var. Duvar boyutundaki tuvalleri buradan dışarıya uzatarak inceliyormuş. Picasso da buraya gelerek Avignon şehrine yerleşiyor ve kübizmin temellerini burada attığı söyleniyor. Bu şehirden ayrılmak istemiyorsunuz. Burayı terk ederken, her anınız aklınızın ve kalbinizin bir köşesinde kalıyor. Gözlerinizi kapatınca, hala orayı ziyaret edebiliyorsunuz.
Gordes
Dağın tepesinde, daha köye girmeden büyüleneceğiniz bir köy. Köye giriş, dar bir yoldan sağlanıyor ve özellikle pazarın kurulduğu, Salı günü burayı gezmek çok zor! Arabanızı park etmekte zorlanıyorsunuz. Yazın sıcağında burada donduk, şansımıza acayip rüzgar vardı. Pazar, etraftaki köylerden de büyük ilgi görüyor ve çok kalabalıktı. Özellikle kocaman zeytinler ve zeytinyağları dikkat çekiyor. Zeytinlerin çoğu baharatlı ve içleri kocaman sarımsaklar ile doldurulmuş. Bu köy 'A Good Year' filminin çekildiği Franny'nin çalıştığı kafenin bulunduğu yer. Hemen kilisenin yanında yer alan bu kafe, pazar kurulunca oldukça zor farkediliyor. Biz gittiğimizde kapalıydı ama bahçesinde biraz vakit geçirebilirsiniz. Dağlık bir alan olduğu için biraz yokuşlu ve merdivenlerden inip-çıkarak keşfetmeye devam… Bir cafede oturup, dağın tepesinden vadiyi izliyoruz.
Notre Dame de Senanque Abbay
Manastır Gordes köyünden inerken, dağın eteğinde. Aşağıya inerken tepeden görmeye başlıyorsunuz ve burnunuza inanılmaz güzel lavanta kokusu geliyor. Biz gittiğimizde bahçedeki çoğu lavantayı toplamışlardı. Sanırım Haziran sonu-Temmuz başı en güzel dönem. Lavantalar kurumaya başlamış ve renkleri değişmiştir. Kocaman bir manastır ve lavanta dolu bahçesi ile inanılmaz güzel bir yer. Bir masalın içinde geziyormuş gibisiniz.
Roussilion
Kırmızı taşları, lavanta aromalı dondurması ile unutamadığım köylerden. Taşları ve havası ile büyüleyici ve farklı bir havası var. Taştan kırmızı yapılar ve kırmızı toprakla çevrili inanılmaz bir yer. Yine bir dağın tepesinde kalan kasabanın rengi hemen yakınındaki madenlerden çıkarılan kırmızı rengindeki topraktan kaynaklanıyor. Bu kasabada, mor renkli lavanta kokulu harika bir dondurma yedik. En tepeye çıkıp, Luberon bölgesini seyrettik. Küçük ama görülmesi büyük keyif veren bir yer.
Birgün içerisinde, Gordes, Senanque Manastırı ve Roussilion kasabasını ziyaret ettik.
Saint Remy Provence
Bu ufak köyde 3 gece konaklayarak, etrafı gezmeyi tercih ettik. Seyahatler sırasında sık sık otel değiştirmek zor olabiliyor. Ayrıca kaldığımız otel öyle güzeldi ki, birgün de otelde vakit geçirilirdi:). Hotel l'Amandie're, bugüne kadar kaldığım en keyif verici oteldi. Sakin, doğa ile iç içe, çok güzel ve özel bir tasarıma sahpti. Yıllarca orada kalıyormuşuz gibiydi. Balkonumuz, ahşap panjurlarımız ile konaklamamız boyunca büyük keyif aldık. Bu kasabanın elit ve aristokratik bir havası var. Küçücük bir alanda sayılamayacak kadar sanat atölyesi ve birbirinden güzel restorantları var. Bu bölgede yemek yemek çok keyifli. Yemek sonrası tatlı yemek ise şart:) Fransızlar yemek işini büyük bir ciddiyetle yapıyor ve herşeyin bir sırası var. Soğuklar, sıcaklar, ana yemek, peynir ve tatlı. Bu kadabada görülebilecek spesifik birşey olmasa da, dar sokakları ve mimarisi ile oldukça güzel bir yer. Burdan şarap mahzenleri ile ünlü Chateauneuf-du-pape kasabasına, şarap tadımına gidiyoruz.
Chateauneuf-du-pape
Papanın yeni şatosu anlamına gelen bu kasaba, Rhone vadisinin en ünlü şarap satıcılarının bir araya toplandığı bir kasaba. Aslında yol üzerinde her yerde, üzüm bağları ve şatolarını görübiliyorsunuz. Bazıları direk satış yapıyor ama sezonluk açılıyorlar. Bu bölgede birçok farklı şarap üreticisinin şaraplarını tatma imkanınız var. Yıllandırılmış eski şaraplar, kırmızı-beyaz harmanlar bir çok farklı tadı bulabilirsiniz. Her satıcı tadım yaptırıyor ve istediğiniz şarabı alablirsiniz. Bu konuda biz sadece kendi damak tadımıza göre tadım yaptık. Bir uzman görüşü almakta fayda var. 2 senedir burdan aldığımız özel şarabı hala içemedik, özel bir gün için saklıyoruz:)
Buradan çıkarken, yol üzerinde bir çikolata satış mağazası vardı. Burada da çikolata tadabilirsiniz. İlk acı biberli çikolatamı burada yemiştim:)
Avignon
Bölgenin en büyük yerleşimi. Gezebileceğiniz kocaman bir kalesi var. Manzarası, yerleşimi güzel bir yer. Roma dönemine ait eserlerin yer aldığı bu şehir, papalar şehri olarak anılıyor. Kaleden görebileceğiniz birde Avignon köprüsü var. Sokaklarında gezerken Michelin yıldızlı restorantlara rastlıyoruz. Acıktığınız her an bir restorantta yemek yeme şansınız yok. Restorantlar öğle yemeği için 13:00 – 15:00 arasında açık oluyor ve sonra akşam yemeğine kadar kapatıyorlar. Genelde küçük ve bahçeli restorantlar mevcut. Gözümüze kestirdiğimiz bir yerde et yiyoruz tabi üzerine de güzel bir tatlı. Et konusunda oldukça iyiler, denemenizi tavsiye ederim.
Lourmarin
Geçerken uğradığımız ufak ve sevimli bir köydü. Yolunuz düşerse uğrayın.
L'Isle-sur-la Sorque
Her yerinde su değirmenlerinin yer aldığı dağlık bölge içerisinde düz bir araziye yerleşmiş, Hollanda köyü gibi. Etrafı sularla çevrili bu köyde, tourist information dan alacağınız bir harita ile bütün köyü gezebilirsiniz. Sorgue nehri üzerinde yer alan bu köyde kanallar üzerinde 62 tane su değirmeni bulunuyormuş. Nehir kenarındaki fabrikaların kapanması ile bir çoğu kapatılmış. Bu değirmenler ile 13. yy da ipek ve yün çarşaf, örtü, kıyafet yapımında kullanılıyormuş.
Sault (sol)
Uzun bir yol gitmiş olsakta, son günümüzde, hala istediğimiz kadar lavanta tarlası görememiş olmamızın verdiği hayal kırıklığı ile öğleden sonra uzun bir yola düştük. Yol boyunca hiç lavanta göremiyorsunuz. Doğru gittiğinize dair bir izde bulamıyorsunuz. Şansımızı denedik ve sonunda bir sürü lavanta tarlasının içine düştük:) Güneş neredeyse batmak üzeredeydi. Manastırdakilerin aksine burdaki tarlalar arasında hala mor olanları vardı. Güneşin azalan ışıkları ile beraber renklerde maviye çalmaya başladı. Yol boyunca bir sürü tarlada durup fotoğraf çekildik, keyfini çıkardık. Dönüş ise uzun süren bir yolculuktu. Hava karardıkça, hiç bilmediğimiz bu yollarda, iphone dan çizdirmiş olduğumuz yolu navigasyonla takip ederek otelemize gece yarısı vardık. Tatilimizin hedefine ulaşmıştık. Bir sürü köy, lavanta tarlası ve şarap tadımımızı gerçekleştirmiştik. Bizim rüyalarımız gerçek olmuştu. Umarım sizinkilerde gerçekleşir.
Avignon-Lourmarin-Chateauneuf-du-pape-Sault -L'Isle-sur-la Sorque bir gün içerisinde gezilmiştir.
Rotanın bir sonraki durağı Nice için tıklayınız.
Temmuz 2014