Paris – Eyfel Kulesi

 

Paris,
hayatımızın dönüm noktasının yaşandığı yer diyebilirim, eşim evlenme teklifi
için bu geziyi beklemiş. Paris zaten ışıl ışıl ve romantik bir şehir imgesi
oluşturmuyor mu? Hepimiz görkemli Eyfel kulesinde olmak, sokaklarında gezinmek
istemez miyiz? Kulağa çok melodik gelen lisanları, yakışıklı erkekleri, peynir
ve şarapları ile ünlü bir ülkenin baş kentide, başdönrücü olmalıdır. Benim aklımda ise antropololoji dersinde kafamda oluşan Haussmann ın yarattığı Paris'i görmek vardı.

 
1850 li yıllarda,
III. Napeleon ile dönemin Seine bölge valisi Baron Eugene Haussmann, yeni
modern bir kent yaratmak için kolları sıvamışlar. Amaç; Paris’i dar
sokaklardan, fare ve kötü kokudan kurtarıp, ulaşımı kolalaytırmak, modern bir
kent yaratmak. Londra örnek alınarak, geniş cadde ve bulvarlar ile yeni bir
kent imajı çizliyor. Haussmann, geniş bulvarlar ve caddeler tasarlıyor, ana
caddeler kuzey-güney,doğu-batı hattında bulunuyor ve hepsi bir noktada
birbirine bağlanıyor. Arc de Triomp(Zafer Takı) merkez alınarak tasarlanmış ana
hat, Champ Elysees ile Concorde Meydanına bağlanır.  Paris bu yenilenme sürecinde kentsel dönüşümden
çok, yıkılıp yeniden inşa edilmiştir. Böylece bölgede yaşayan insanlar
taşınmaya zorlanmış ve çehre değiştirilmiştir. Haussmann mimarlara özellikle
binaların ana caddelerine bakan yüzlerine
özen göstermelerini isteyerek, anıtsal bir şehir algısı yaratmak istiyordu.
Fotoğraflarda da büyük cephelere sahip, tarihi görünümlü birbirinin tekrarı
binalar göreceksiniz. Şehir böylece yıkılarak, yeniden tasarlandı.
 
Adnan Menderes
döneminde (1955) te Haussmann’dan ilham alınarak, İstanbul'da da yeni bir imar planına başlandı. Beşiktaş Bulvarı, Millet ve Vatan Caddeleri bu dönemin
eserleridir. Paris’in geniş bulvarları ile büyük benzerlik gösteriyorlar.

Arc de Triomp
(Zafer Takı) dan ayrılan ve birbirine benzeyen birsürü cadde vardır. Buradan Eyfel
Kulesine ya da Concorde Meydanına yürüyebilirsiniz. Biz ilk gece yarısı
geldiğimiz Paris’te 1 gece sokakta sabahladık. Korkunç bir geceydi ve sabah
olmak bilmedi. Paris sokaklarında okadar çok evsiz insan var ki, kimse aldırmıyor ve 2 genç bizi uzun süre takip ederek bayağı korkutmuştu.
Güneşin doğuşunu La Seine (Seine Nehri) den izleyelim hem de Eyfel’i görelim
diye gittiğimizde, Eyfel kulesinin altında fareler koşuşturuyor ve silahlı
askerler nöbet tutuyordu. Köprü de ise büyük bir ateş yakılmıştı ama kimsenin umrunda değildi. Geç saatlerde oldukça tenha bir şehirdi.

Eyfel Kulesi, Parisin demir bayanı, 1889 yılında Fransız Devriminin 100. yılı kutlamaları için, Dünya Fuarı sırasında inşa edilmiştir. Yapımı esnasında sadece 20 sene için izin alınan kule, daha sonra yıkılmamıştır. Yakınına gidene kadar oldukça büyüleyici ve heybetli ama yakından demir bir kule.. Yağmurlu bir Ağustos akşamı çıktık kuleye, yükseklik korkum yüzümden en son kata çıkamadık. 2. kat benim için yeterliydi. Oldukça güvenli (etrafı demir teller ile kapatılmış), büyük bir balkon. 2. kattan en üst kat için asansöre binmeniz gerekiyor. 2. kata kadar isterseniz merdiven ile çıkabilirsiniz. Çık çık bitmeyen, insanın başını döndüren uzun bir yol olsada keyifliydi. Her yerden bakmak istiyordum Eyfel kulesine. Hediyelik, Eyfel kulesi anahtarlıklarını da kulenin hemen altında elde satış yapan seyyar satıcılardan pazarlık yaparak, çok uyguna alabilirsiniz.(10 tanesi 1 euro gibi..)

Eyfel kulesinin tasarımcıları, çelik konstrüksiyonlardan oluşan yapıda basıncın belli  bir noktada toplanmasını engelleyecek şekilde tasarlamışlardır. İnsan bedenindeki uyluk kemiğinin yapısından ilham alınmıştır. Uyluk kemiğinin ağırlığı, iç kısmında bulunan boşluklar ile azaltılmuştır. Tabi ki kemiğin içi tamamen boş değildir, Eyfel kulesinin yapısında gördüğümüz gibi, iç duvarlar kirişler ile birbirine bağlanarak dayanıklılığı arttırılmıştır. Bu şekilde sağlamlaştırılan yapı, bir ton ağırlığı kaldırabilecek şekilde güçlendirilmiştir. Kule görsellik olarak değil, yapı tasarımı olarak kemiğe benzemektedir.

CHAMP ELYSEES DEN AŞAĞI SEİNE NEHRİNE, EYFEL KULESİ VE PARİS MANZARALARI
Champ Elysees’i
Arc de Triomp’dan nasıl olsa buluruz diye o geniş sokaklardan birine daldık ve
çıkana kadar yürü yürü bitmedi, arka sokaklar hiç bukadar kalabalık ve
hareketli değildi. Paris’in en geniş caddesi, bir ucundan diğer ucunu görmekte
zorlanıyorsunuz, gidiş geliş 10 şerit falan sanırım. Üzerinde ünlü markaların
bulunduğu, alışveriş caddesi. Sakın Paris’i yürüyerek gezmeye kalkmayın,
imkansız gibi.. Çok yoruyor insanı, bir sokaktan diğerine geçmek için km lerce
yürüyorsunuz. Çok güzel bir metro ağı var, ulaşım gerçekten kolay. Ama yaylar için
değil..
Notre Dame Katedrali, Seine Nehri kenarı ve Arc de Triomp
Seine nehri
boyunca yürüyüp, hediyelik eşyalar satın alabilirsiniz. Öyle ki nehir kenarında
halkı serinleten bir fıskiye sistemi ile suni bir plaj bile bulunuyor. Nehirde
tekne turuda akşam üzeri oldukça keyifli olur. Notre Dame
Katedrali, Seine nehri üzerindeki ufak adacıkta bulunuyor, çok fazla ziyaretçi
vardı. Nehir kenarında diğer önemli bir müze olan Orsay müzesi’de Louvre müzesinin, karşı adasında yer almaktadır.

Eyfel Kulesi günün her saatinde
kalabalık ve tepesine çıkmadan Paris’den dönmek olmaz. Biz son gece, geç bir
saatte çıkmıştık. Manzara oldukça güzel, yüksekten korkanlar için hiçbir
tehlike yok, 2.kat oldukça güvenli ve komple teller ile kapatılmış, oldukça
büyük bir alan. En tepeye yükseklik korkumdan dolayı çıkamadık, görüceğimi
görmüştüm. Eyfel Kulesinin etrafında, uzanıp dinlenmek ve milyonlarca fotoğraf
çekmeden olmaz. Ayrıca Eyfel kulesinin tam karşısındaki tepeye çıkıp, Eyfel
kulesinin sizin yanınızda minicik görüntüsü ile fotoğraf çekilip, şehri birde
bu tepeden seyredebilirsiniz. (Esplanade du Trocadero)
Louvre Müzesi
Louvre ve çevresi
oldukça büyük olup, gezmek için 1 gününüzü ayırmanız lazım. Biz zamanımızın
kısa olmasından dolayı, müze gezmeyi ve Mona Lisa’nın gerçek tablosunu görmeyi
başka zamana bırakıp, seçimimizi Disneyland’tan yana kullandık. Louvre oldukça
kalabalık ve büyük bir müze, biraz ilerlediğinizde kocaman bir bahçe ve havuz
başında bir bankta oturup, huzur bulabilirsiniz. Gördüğümde çok şaşırmıştım.
Haussmann büyük park alanları yaratırken yanılmamış.MONTMARTE TEPESİ VE SACRE COUR BAZİLİKASI
Monmarte Tepesi, Sacre Cour Bazilikası ve sokakları
Paris’in diğer
ziyaret edilmesi gereken ünlü tepesi ise Montmarte Tepesi (ressamlar tepesi) ve
Sacre Cour Bazilikası. Metrodan inip bu tepeye tırmanırken, çok güzel
kurabiyeleri olan bir pastane var. Tatmadan geçmeyin derim. Şehri ve Eyfel’i
görebileceğiniz bu harika tepede, sokak sanatçıları karakalem resimler çizip,
satıyorlar. Etrafını birbirinden güzel kafelerin sardığı, çok güzel bir
atmosferi olan sıcak bir yer. Burayı oldukça sevdim. Paris'te gezilecek çok fazla yer var; Luxemburg Bahçesi, Moulin Rouge, Opera Garnier(Opera binası), Amelie'nin cafesi(meraklıları için)..PARİS İN KÖPRÜLERİ

 

Pont Alexander III Köprüsü

Paris'in en eski köprülerinden Pont des Art (Sanat Köprüsü), Louvre yakınlarında olup üzerinde oturup, Parisi izlemek mümkün. Köprü birbirinden farklı 384 mask ile süslü ve balkonları da gece olunca evsizlere ev sahipliği yapıyor. Seine nehri üzerinde ziyaret edilecek diğer bir köprü ise Pont Alexander III Köprüsü, Paris'te Rus çarı adına yapılan görkemli köprü, heykelleri ve melekleri ile çok gösterişli. Kimilerine görede rüküş! Altın yaldızlı, göz boyayan bir köprü..

PARIS TE GEÇEN FİLMLER
Paris'te çekilip, şehri konu alan filmlere gelirsek, en önemlisi Pont des Art köprüsünde çekilen, Les Amants du Pont-Neuf/Köprü Üstü Aşıkları(1991), film Paris'in merkezinde, köprü üzerinde kalmak zorunda kalan, kendini bulmaya çalışan bir ressam ve aşkın peşinde koşan bir adamın aşk hikayesini konu alıyor.
Diğer bir film ise, Paris sokakların büyüsünde akıp giden Woody Allen filmi, Midnight in Paris/Paris'te Gece Yarısı(2011). Farklı bir aşk hiyakesini konu alan, zaman zaman komik sahnelerin yaşandığı bu keyifli film ile Paris'i yeniden keşfedebilirsiniz.
Tavsiye edebileceğim son film ise, Paris (2008), başarılı bir dansçının hastalık yüzünden eve kapanmasını ve etrafında olup bitenlere bakış açısını gösteriyor. Paris bu sefer bir balkondan, taksi camından gözümüze çarpıyor ve başka bir algı oluşuyor.